Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Modernizme karşı dost ve dostluk

Modernlerin dostu yoktur, “partner” leri, yâni ruhsuz hayatlarının ortakları vardır. “Tanrılarından” koptuklarından bu yana dostluğu ve dost olmayı unuttular. Ulvî olanı terk ettikleri içindir ki modernler birbirlerine dost değildir. Homoekonomikis yâni ekonomik insan anlayışıyla bir aradadırlar.

                                          

Modernizm dostluğu öldürüyor. Bu sebeptendir ki, asrın büyük âfetlerinden biri olan modernizme karşı dost ve dostluğa sarılın. Dost olamayanlar, dostu olmayanlar kalben maluldür.                                                                                           

                                                                                              DOSTLUK İNSANI KALBİNDEN TUTUP DİRİLTİYOR                                                                                                    

 

Dost ve dostluk ne sıcak kelime; insanı kalbinden tutup diriltiyor. Dinden alır gücünü, dine dayanır. İnsanlığın kurtuluşu dost ve dostluktadır. Çün­kü kal­bi vardır; bölücülüğe, sevgisizliğe, ayrılığa, İslâm dışılığa karşıdır.

 

Dost ve dostluk derece derecedir. Vehbî olanı var, kesbî olanı var. İstikâmet dost olmak ve dostluk akidesine sarılmaksa kesbî de olsa güzeldir. Bunun içindir ki dostluk üstüne tâlim yapmak gerek. 

 

Dostluk, Allah’a kul olmaktır, sonra da kuluna muhabbet. Kendini bilmek ve diğerine gönülden hissedilen ihtiyaçtır. Bu sebepledir ki Müslümanın vasfıdır dostluk. Tasavvuf terbiyesiyle dostluğu insan olmanın en temel ölçüsü bilir.

 

Bu ülkenin insanları Yunus Emre’nin, ahiret vuslatı için söylediği “Düştü özüme hubbü’l-vatan / Gidem hey dost deyu deyu / Anda varan kalır heman / Kalam hey dost deyu deyu” mısralarını gönlüne çeke çeke ve “Gel gidelim dosta doğru türkülerini” dinleye dinleye millet oldular. Dahası bu topraklar bin yıldır dostluk akidesiyle vatan kılındı.

 

DOSTLUK AKİDESİNE SARILMAK

 

Bütün peygamberler ve veliler dost olmayı öğretmek için gelmişler. Dostluk akidesini yaşatanlar onların öğrettiklerine sâdık kalanlardır. Dostuyla dilleşince sürur ve şifa bulanlar, dostluk akidesine sarılan bahtiyarlardır.

 

Dostluğun amentüsünü Efendimiz aleyhisselâtüvesselâm buyurmuşlar: “Ruhlar âleminde birbirleriyle tanışmış olanlar, dünyada da birbirleriyle uyuşurlar. Kişi dostunun dîni ve ahlâkı üzerinedir.”

 

Hz. Ali efendimizin “Dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir” sözüne inananlar, dünyada ve ahirette rahat etmek istiyorlarsa dostlarını çoğaltmalıdırlar.

 

Dünya imtihanını savuştururken ekmek ve su gibi dostu olan kârdadır. Bundandır ki, üç çeşit dosttan gıda gibi olanı tercih edin, diyor âlimler: “Bir dost vardır; gıda gibidir, insan onu her gün arar. Bir dost vardır; ilaç gibidir, gereğinde aranır. Bir dost vardır; hastalığa benzer, o seni arar.”

 

BİR NASİPTİR DOSTLUK, HESABA GELMEZ

 

Hesap yaparak falan kişiyle dost olmak istiyorum derseniz dost olamazsınız. Bir nasiptir dostluk, sayıya, ölçüye gelmez. Çevrenin, akrabanın, maddî münasebetlerin tayin etmediği kalbî bir emekle, gönül ve meşrep benzerliğiyle neşvünema bulur.

Hesapta olmayan biriyle dost olunabileceğini İmam Gazâlî asırlarca önce söylemiş: “Bâzan iki kişi arasında sûret ve ahlâkta güzellik olmadığı halde ülfet ve ünsiyeti gerektiren bâtınî bir münasebet sebebiyle en kuvvetli samimiyet rabıtası da kurulabilir.” 

                      

BİR DOSTLUKTA TER DÖKÜLMÜŞSE O DOSTLUK HELÂLDİR

                                                                                                             

Dostluk zorla olmaz; kerhen yürünecek bir yol değildir. Hâlini sorduğumuz, her dem yüreğimizi yolladığımız, birbirimizin derûnunu paylaşıp cezbeye kapıldığımız, hasbıhalinden huzur bulduğumuz, olmazsa olmaz dediğimiz, varlığına kalben “râzı” olduğumuz, yâni gönül yoluyla tanış olup gönlümüze ayna olan insan dostumuzdur. Bir dostlukta ter dökülmüşse, o dostluk helâldir, hilesizdir, hak edilmiştir.    

 

“…KÂİNAT DOSTLUK ÜZERE HALKEDİLMİŞTİR”

                                                                                                                                  Dostsuz insan taş misâli kupkuru ve soğuktur. Vaktinde bir eceli var, vakit geçip gidiyor. Vakit geçmeden dostluk ateşini yakmak, hayatı dostluk üzere kurmak istiyorsak, dostluğun pîri Fethi Gemuhluoğlu’nun dostluk akidesini meşk etmek gerek:

“Dost, ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatan, O’na Şâh-ı Velâyet denir. Dost, ol kişidir ki, Yâr-ı Gâr’dır. Kucağındaki mübârek bir emanet vardır: Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Oradan Ebûbekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır. Önce yoldaş, sonra yol. Ezelde aşk vardı. Demek ki kâinat aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir. Fikre dost, ağaca dost, komşuya dost, insana dost, dosta dost olunuz.”

 

DOSTLUK SUALİNİ VEREMEYENLERDEN OLMAYIN

 

Gemuhluoğlu üstadın dostluk akidesince yargılananlardan, gönül üstüne kavilleşmiş olduğu dostlarını terk edenlerden olmayın. Dostlarını terkedenler, ahirette dostluk üstüne sual vereceklerdir. Dost ve dostluk sualini veremeyenlerden olmak ne hazin!

 

DOSTTAN GAYRI GÖNLE ŞİFA VAR MIDIR?

 

Modern hayatın, paranın ve konforun fayda vermeyeceği zamanlar gelmeden önce dost olmak, dostluğu çoğaltmak gerek.                                                 

 

Bezm-i elest’te tanış olup dünyada da dostluğunu devam ettirenlerden olmak, bahtiyarlıktır, ah!

 

Yunus Emre’nin sözüyle “Dost yüzünü göremezsem, bu gözlerim nemdir benim” diyen gönül olmalı. Dosttan gayrı gönle şifa var mıdır?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.